24 Ocak 2012 Salı

Tarla Kuşuydu Juliet

Bu yazıyı bir Starbucks fişinde yazılı buldum, muhtemelen bir esinti halinde bir dersin ortasında darlanmışken karaladım. Üzerindeki kurşun kalem dağılmış biraz, yamayarak ekliyorum:

Montegue ve Capulet'lerin bahtsız çocuklarının tedavisiz aşklarını hepimiz biliriz. Peki bir şey olsaydı; mesela Juliet Romeo kendini öldürmeden evvel gözlerini açsaydı durum ne olurdu? Bu oyun işte bunun cevabını veriyor. Engin Alkan göbekli bir Romeo olarak karşımızda.
   Daha oyun başlamadan salona kuruluyorum, "İyi ki erken gelmişim." dedirten oyunlardan bu. Bir bakıyorum ki artık orta yaşlı derken tereddüt etmeyeceğimiz Romeo ve Juliet makarna yapmaya başlıyor. Hamur yoğuruluyor, açılıp kesiliyor ve salıveriliyor sıcak suyun içine. Salon daha oyun başlarken buram buram taze makarna kokmaya başlıyor; o yüzden aç gitmemenizi şiddetle öneririm.
     Derken oyun başlıyor, Romeo bulaşıkları yıkarken o büyük efsane aşkın her günün klişe evliliklerine dönüştüğünü görüyorsunuz. Madame Capulet'in ne menem bir kaynana olduğundan şikayet eden aşığımız bir yandan da sevgili karısından kendisine verdiği hayat standartlarından ve hizmetçisinin olmamasından şikayet edişini dinliyor. Biz izlerken kavga büyüyor ve gürültü artınca Shakespeare daha da büyük bir gürültüyle hortlayıp geliveriyor. Kemiklerinin sızım sızım sızlamasından kendi şiirsel lisanıyla yakınan şairimizi susturmak isteyen "aşıklar" yalancıktan iyi geçiniyor havasına bürünüyorlar.
     Oyundan çok fazla detay vermek istemiyorum ama doğmuş kızlarının asiliği ve birçok ergende görülen evden kaçma eğilimini yazarımızı kullanarak gerçekleştirmek istemesini siz görseniz de maalesef William çok farklı duygular içinde, tabi ki bir romantikten beklenecek şekilde.
     Oyunda Juliet'in dadısı ve aşıkları evlendiren pederle de karşılaşıyoruz. Dadı artık Madame Capulet'in bakımıyla ilgilenmekte ama Juliet'in ilk gençliğini hatırlayıp Alzeihmer'dan muzdarip zihniyle bunları anlatmaktan da geri kalmıyor. Garip bir şekilde pederde de aynı sorun var ve Juliet'in günah çıkarma sahnesinde bu sebepten çok sağlam potlar kırıyor.
   İkinci perde de Willie arkamızdan çıkıveriyor ve bizimle konuşmaya başlıyor. Oyunu beğenip beğenmediğimizi sorup, bunun kendi eseri olmadığını da hatırlatıyor fakat buna rağmen beğendiğini söyleyenleri zevksizlikle suçlamaktan alıkoyamıyor kendini. Bu interaktif kısımdan sonra apayrı duygular içinde bulup "o gece öten kuş"un ne olduğu tartışmasına bırakıyoruz kendimizi.
       Engin Alkan hem Romeo hem de peder rolünde buna karşılık Sevinç Erbulak da dadı ve Juliet. Shakespeare rolünde ise Çağlar Çorumlu tam manasıyla döktürüyor.
      Ara ara baterinin, gitarın, klavyenin başında şarkılar söyleyen sanatçılar (malum müzikli oyun) ayrıca mest etmeyi başarıyor.
     Orijinal metinden dem mi sordunuz? Kuşu nasıl hatırlamaya çalışıyorlardı sanıyorsunuz(?) Aslında Willie de yazdığı metni ezberden okuyup "Kuş demişim işte" dedikten sonra iş başa düştü ama olsun, Shakespeare'in başka eserlerinden de aromalar koklatan oyunu ben üç kez izledim. Yine olsa tereddütsüz giderim. Kaçırmayınız...