18 Şubat 2012 Cumartesi

Deja Vu


TÜYAP Kitap Fuarı'ndan aldığım kitapları okumaya başladım, geçen yılkilerden ancak sıra gelebildi. Sömestr tatilinde gözlerimdeki çapaklarla, henüz yüzümü yıkamamışken yastığımdan uzanıvermeme sebep olan kitaptan başlayacağım: Deja Vu.


Özgün Adı: The King of Lies

Yazar: John Hart
Yayınevi: Koridor 

Ben sayısal bilimlerin içindeyim yıllardır, sosyal kavramları "beşer" diyerek yer yer küçümseyebiliyorum fakat gerçekten saygı duyduğum bir şey ise Hukuk. Söz konusu hikaye ölü bulunmuş avukat bir babanın avukat oğlunun hayatının "Bundan sonra ne olacağım?" evresi; fakat avukatımız Work için bu periyot sağlıklı bir insandaki gibi üniversite sonrası ya da sırasında babasının desteği sayesinde-belki yüzünden-ertelenmiş ve artık orta yaşlı olan kahramanımız kendini bulma, hayat felsefesini oturtma, gözlerini açıp ufka bakma eylemlerini ancak gerçekleştirecek; bir de bunların yanında babasının failini bulmaya çalışırken aynı zamanda zanlı şüphesinden kurtulmaya çalışacak.
     Ben erkek yazarların erkek baş kahramanlar yaratması taraftarıyım, çünkü kadınları çoğu çok plastik tasvir ediyorlar. Bir kadın olarak kendimi çok tuhaf hissetmeme sebep oluyorlar. Hart, Work'ü anlatırken ve ona bir hayat yazarken tam bir erkek yalınlığı elde etmeyi başarmış, ona annesini çok seven ama babasını rol model almaya subminal olarak itilmiş çocuk karakterini çok iyi oturtmuş. Buna karşılık karısını değişken bir sosyal aktrist olarak betimlemiş ama metresini neredeyse tam bir "zambak" olarak atamış. Bunun sebebi alışılagelmişin dışında ya da genel tanımların dışına çıkmak istemesi midir bilinmez ama aslında kadınlar iyi ya da kötü olarak ayrılamayan yaratıklardır. Çünkü her kadın içinde annelik ve bunu tamamlayan o koruma içgüdüsüyle birlikte vahşilik hatta bazen zalimlik barındırır.
     Kitaba "Kitap İnceleme" dersinde öğrendiğim ince detaylarla bakmadım zira bu şekilde baksam yazı tipini bile eleştirmem gerekirdi. Çeviri konusunda birkaç sıkıntı olmasına rağmen genelinde çok yormayan bir dil olmuş. Fakat bunların yanında John Hart'a turnikenin ne olup ne olmadığını anlatmak isterdim, çünkü sevgili yazarımız ayakkabı bağcığıyla önkola yapılan bir turrnikeden sonra bu toplar damarın akışı durdurularak "önlenmiş" kan kaybının insanı kurtarabildiğinden bahsederken bir de bu elde de hiç kalıcı hasar kalmamış.
Fakat uzun lafın kısası, romana genel olarak bakıldığında aslında çok güzel olmuş; okuyunuz... Ortada ölü ama dominant bir baba var, evvelce kaybedilmiş resesif bir anne var, kocası tarafından aldatılıp defalarca intihara teşebbüs etmiş kız kardeş ve onun geçmişi bilinmeyen yeni kız arkadaşı var, 40 milyonluk bir miras var, işinde başarılı babanın düşmanları var. Yani maktülümüz Ezra'nın ölmesini isteyen çok kişi var. Peki bunlardan hangisi katil? Hayır uşak değil, o yüzden öneriyorum. Benim kitaplar konusundaki obsesif tavrımı bilenler olarak kütüphaneme de beklerim :)